Wednesday, March 18, 2015

"OY ÇANAKKALE OY!.. "

Alintidir...

Zaman zaman sohbetlerde: “Neden bizden de bilim adamı çokça yetişmez? Diğer ülkelerden ne farkımız var? Bizde hiç mi aydın yetişmemiş?” yollu yakınmalarımız olur. Aynı soruyu kendisi de bir bilim adamı olan Toygar AKMAN üniversite öğrenciliği yıllarında babasına sormuş. Babası da cevap niteliğinde olmak üzere öğretmenliğe yeni başladığı yıllardaki hatıralarından bir bölümünü anlatıyor:
“Çanakkale Savaşı’nın bütün şiddetiyle sürdüğü o günlerde Sirkeci İstasyonu’ndan hergün asker dolusu trenler Trakya yönüne doğru hareket ederdi. Sarayburnu İskelesi’nden de asker dolu koca koca gemiler Çanakkale’ye doğru denize açılırdı. Bütün İstanbul halkı bu kahraman askerleri göz yaşları içinde uğurladık. Giden gemiler ve trenler daima boş olarak döner ve gidenlerden de kısa bir süre sonra haber alınamazdı.”
Babam göz yaşlarını silerek devam etti:
“O günlerin birinde İstanbul Erkek Lisesi’nin bir dokuzuncu sınıfında ders veriyordum. Sınıfın kapısı iki defa tıklatıldıktan sonra açıldı ve içeriye müdür muavini ile kalpaklı bir binbaşı girdi. Sert bir asker selâmı çaktı. Ben de ayağa kalkarak kendilerini selâmladım. Daha ziyaret sebebini sormadan, binbaşı bana baktı ve tok bir sesle:
-Muallim Bey! Memleket, evlâd-ı vatandan hizmet bekler, dedikten sonra sınıfa döndü ve arka sıralarda oturan uzun boylu öğrencilere, “Sen gel, sen gel, sen de gel!” diye seslenerek, öğrencileri toplamaya başlamıştı. Önde oturanlar, kendilerinin de alınması için, oturdukları sırada dik durmaya ya da ayaklarının ucuna basarak uzun boylu görünmeye çalışıyorlardı. Binbaşı bu öğrencilere acı acı gülümseyerek sırtlarını okşayıp topladığı öğrencileri alıp, geride kalan bizlere sert bir asker selâmı vererek çıkarak gitti. Sınıfta öylece kalakalmıştım. Diğer sınıflardan toplananlarla beraber bizim öğrencileri Selimîye Kışlası’na götürmüşler. Gidenlerin arkadaşlarına gönderdikleri mektuplardan, orada makineli tüfek eğitimi aldıklarını, üç aylık eğitim süresi bitince Çanakkale’ye gideceklerini öğreniyorduk. Üç ay sonra ise kendilerinden hiç haber alınamadı.” Rahmetli babam sözlerinin burasında durmuş, dopdolu gözleriyle bana bakarak:
“Gidenlerin hiçbiri geri gelmedi. Hepsi de dokuzuncu sınıf öğrencisi idi. İstanbullular dokuzuncu sınıfa kadar gelmiş bütün okuyan evlâtlarını şehit verdiler. Geriye kalanlar oldu ise onlar da Yemen’de ve İstiklâl Harbi’nde şehit düştü. İstanbul daha ne verecekti ki evlâdım. O zamana kadar memlekette aydının harman olduğu yer İstanbul’du. Memlekette aydın mı kaldı a oğul? Pınarlar kurudu, pınarlar!.. Sen ne sorarsın!”
______________________________________
İstanbul lisesi, öğrencilerinin hepsinin şehit olduğu haberini saat 15.30'da almış, o gün bugündür okulun saati 15.30'dan başka saati göstermemiş, hayat orda durmuş!
 
Basta M. Kemal Ataturk ve bu vatan icin canini hice sayan tum sehidlerimizin ruhu sad olsun. Bir Fatiha'yi esirgemeyelim lutfen... 

Friday, March 13, 2015

Sandivic Ekmekleri



Yine bir tarif verip kacacagim. Epeydir deneyip bazen tutturdugum bazense tutmayan tarifimi sonunda sabitledim. Boyle yazdim diye gozunuz korkmasin, goz karari koyunca tutturamiyordum ve tam olculerini hatirlamayinca farkli sonuc cikiyordu. Neyse bu sorunun ustesinden geldim nihayetinde.

Kayra maalesef kresin de etkisiyle veya arkadaslarindan dinledigi icin olabilir hotdog (sosisli sandivic) ve hamburger sozcuklerini ogrenmis. Tabi nasil bisey oldugunu da biliyor haliyle. Ben de baskasina ozenmesin diye biz onlari disarida yemiyoruz ama ben sana evde yaparim istersen dedim. Ana yuregi iste... Oysaki sosis yemesini istemiyorum aslinda.

Neyse efendim disaridaki ekmeklerdeki katki maddeleri malum, ama normal yaptigimiz ekmekle de pek lezzetli olmuyor hamburger veya sosili sandivic. O yuzden anne hemen bir tarif arayisina girdi, yumusacik olacak ama pogaca olmayacak, ekmek de olmayacak derken uydurma bir tarifim oldu. Biz severek yiyoruz. Resimde gordugunuz gibi saglikli atistirmalik da olabiliyor bazen. Bu sabah esime kahvalti niyetine kahvaltida yediklerini ekmek arasi yapip birakmistim, boylesinin daha cok makbule gectigini soyledi.

Ekmekcikler icin malzemeler aslinda cok bilindik;

- 1/2 cup ilik su
- 1 + 1/2 cup ilik sut
- 2 tatli kasigi kuru maya
- 1 tatli kasigi seker
- 1/2 tatli kasigi tuz
- 1/2 cup zeytinyagi
- 4 cup kadar un

Benim klasik yontemim su ve sutu karistirip mikrodalgada 1 dakika isitip sonra da seker ve mayaya ilave etmektir. Bu kismi mikser yapiyor. 2-3 dakika karistirdiktan sonra yagi ilave edip 2-3 dakika kadar daha karistiriyoruz. Ilk uc cup undan sonrasini kontrollu ekliyoruz. Tuzunu da ilave edip yumusak, nispeten ele yapisan ama puruzsuz bir hamur oluncaya kadar yoguruyoruz. Hamuru 30 dakika kadar dinlendirip biraz un serpistirilmis tezgahta sekillendiriyoruz. Baska degisik sekiller yapmak isterseniz sizin hayal gucunuze kalmis. Ben uzerine yurmurta sarisi surmeye gerek gormedim ama yapilabilir. Tepsiye koyup 20-30 dakika daha mayalandirip 425F te isinmis olan firinimizda  uzerleri kizarincaya kadar pisiriyoruz ki bu sure cok uzun surmuyor. Ben pistikten sonra uzerine temiz bir mutfak havlusu ortuyorum sanki oyle daha yumusak oluyor gibi geliyor. Yontem yazdigim gibi pogaca/ekmek yapar gibi. Fazlasini buzluga koyuyorum ki gerektiginde cikarip kullanabilelim.  

Denemek isteyenlere afiyet olsun. Ozellikle cocuklarin beslenmesi icin elimizin altinda bulunmasi bazen kurtarici olabiliyor. Sevgilerimle...

Wednesday, March 11, 2015

Elmas Kurabiye diyorlar ona...

 
 
Ben uzun zaman bunlarin resmine baktim internette, sonra bir kez tadina baktim. Elbetteki tam benlikti. Gecenlerde denemek icin firsat cikti ve ben de yapmis oldum. Biz cok begendik tadini, oyle cok zaman da almiyor yapmasi. Tavsiye ediyorum yani ;-)) Pek cok tarife baktim ama yine elimizde olan malzemelerle karisik bir tarif cikti.

Hamuru icin;

2 stick tereyagi ( 220 gr civari)
1 yumurta
4 tepeleme yemek kasigi pudra sekeri
2 tepeleme kakao (ben Hershey in dark cacao sunu kullandigim icin iki kasik yetti)
1 paket vailya
1paket kabartma tozu
2 - 2.5 cup kadar un

kullandim.

Uzeri icin birkac kasik seker ve birkac kasik cikolata.
Bunlari tam olarak ne kadar kullandim olcemedim :(( ama cok fazla degil inanin.

Hamur icin tum malzemeleri bir kapta yogurun, elinizle yuvarlak sekil yapabiliyorsaniz yeterince un koymus demeksiniz. Ben tepsiye yuvarladigim ve ust kismini sekere batirdigim kurabiyeleri dizip sonra bas parmagimla hafif bastirdim ve cukur actim. Isterseniz bu asamayi tek tek her kurabiyeyi sekerleyip sonra cukurunu acip oyle dizebilirsiniz. 350F te biraz isinmis olan firinda cok degil 15 dakika kadar pismesi gerekiyor. Siz yine de pisip pismedigini kurdanla kontrol edin cikarmadan once. Pisen kurabiyelerimizin buyuk bir sabirla sogumasini bekliyoruz. Sonrasinda ise isterseniz cay kasigi ile cukurlara tek tek cikolata (Nutella,Sarelle, Cokokrem ne varsa elinizde artik) koyuyoruz veya krema torbasina toptan koyup yildiz ucla cukurlari dolduruyoruz ki ben ikinci turlu yapmaya calismistim. Toplamda 27 civarinda kurabiye olmustu. Bunu da yazayim ki belki sayili yapmak isteyenlere yardimci olabilirim.

Kayra pek pas vermedi bu kurabiyelere ama ben ve esim begendik, ayrica ikram ettigim arkadaslarim da gayet guzel tepkiler verdiler yerken. Deneyeceklere afiyet olsun efendim.